Bloglar arasında uzun zamandır dolaşan bir anket dalgası var: (sevgili
bloggerlarımız bu işe MİM’lenmek deseler de ) Adı, kendiniz hakkında bilinmeyen yedi şey. Beni
kimse mimlemese de “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir” manifestosuyla
kendim hakkında kimsenin bilmediği yedi şeyi beynimin kıvrımlarında aramaya
koyuldum. İnanın şu satırları yazarken ben bile neler çıkacağını bilmiyorum.
Yazı yazmanın güzel tarafı da bu sanırım. Başlayalım:
1. Karşıdan karşıya geçme korkusu. Birçok insanda var mıdır bilmiyorum. Bir ilkokul
öğretmeninin kızı olarak çocukluğumdaki karşıdan karşıya geçme törenlerimiz “önce
sola sonra sağa sonra tekrar sola” marşı ile gerçekleşirdi. Sonrasında büyüyüp
araba kullanmayı öğrenince trafikteki sürücülerin içindeki “öküzü” keşfettim.
Bu keşfin verdiği bir korku sanırım bu. Adamlar 4 tekerlekli yaklaşık 1000 kg
ağırlığındaki araçlara acımazken ortalama 70 kg ağırlığındaki yayalara nasıl
davranacaklar sorusuna verdiğim cevaplar hiç iç açıcı değil. Yaya geçidi, yaya
önceliği gibi konulara Türkiye, özellikle Adana trafiği için değinmeye bile
gerek görmüyorum. O nedenle her karşıdan karşıya geçiş hikayem yanımdakinin “az
daha beklersek akşam olacak” yakınmalarıyla son bulur.
2.Burç unutmama hobisi veya fobisi: Bundan 4-5 sene önce bu yazıyı yazıyor olsaydım
ikinci maddenin başlığı “doğum günü unutmama” olurdu. Ne yazık ki son yıllarda
doğum günlerini unutuyorum ama ne hikmetse herhangi birinin burcunu asla
unutmuyorum. Çok tanıdığım, az tanıdığım, sevdiğim, sevmediğim, ünlü, ünsüz kim
olursa olsun herhangi bir vesileyle doğduğu günü öğrenmişsem 5 sn içinde
burcunu hesaplar ve asla unutmam. Bu bir hobi midir fobi midir bilmiyorum.
Mesela size şu satırları yazarken rektörümüzün kova (yeni adıyla saka), Hitler’in
boğa, bölüm sekreterimizin akrep, eski erkek arkadaşımın aslan olduğunu çok net
bir şekilde hatırladığımı ama bunları niye belleğimde tuttuğumu bilmediğimi
söylemek isterim.
3.Gereksiz şeyleri hatırlama. Arkadaşlarımın deyimiyle “gereksiz bilgiler
ansiklopedisi” olma durumu. Madem bellekten açtık konuyu devam edelim. Bu üçüncü
madde girdiğim sınavlarda hiç işe yaramadı biliyor musun sevgili okur. Hem de
hiç. Adı üzerinde zaten gereksiz şeyleri hatırlama. Bu gereksizliğin üzerine
şöyle bir anekdotla vurgu yaparsam sanırım daha anlaşılır olacak. Dün akşam
sevgili kocam söylediği bir cümlenin sonuna “yalan mı?” sorusunu eklediğinde
benim baştan sona eksiksiz hatırladığım şey, 90’lı yıllarda Özcan Deniz’in
Yalan Mı? Şarkısının sonunda okuduğu içli (!) ve duygusal (!) şiir oldu. Hadi
Özcan Deniz’in o yıllarda söylediği şarkıları hatırlıyorum diyelim bu sonundaki
şiiri hatırlamak da neyin nesi değil mi ama. Üstelik Kral Tv’ye maruz kaldığım
saatler dışında Özcan Deniz dinleyen bir insan da değilimdir. Dayanamayıp sevgili
kocama bu durumu ilettiğimde kendisinden çok sevdiğim bir Adana tepki cümlesi
olan “oha!!” tepkisini aldım.
4.Sevdiğini sevememe sevmediğini
sevme. Başlıktan hiçbir şey
anlamadınız değil mi? Bir Terazi burcu klasiği. Şöyle ki, hayatımda olup hiçbir
fikir ayrılığına düşmediğim, sürekli kocaman gülümsememle dinleyip hıhı
çektiğim insanları sevmediğimi 27 yaşından sonra keşfettim. İşin garip tarafı
onlar beni çok seviyor. Ancak, her şeyine muhalif olduğum, her lafına laf sokup
delirttiğim, onu yapma bunu yap salak mısın tepkilerini verdiklerimin kalbimde
ayrı bir yeri oluyor. Bu laflara maruz kalan insanların bana bayıldığını
söyleyemeyeceğim doğal olarak. İşte birkaç kişi var. Onlarla geçiyor hayat.
5.Fill in the blanks. Türkgilizce yazan ve konuşanlardan hiç haz etmem.
Kendim de dikkat etmeye çalışırım ama bu maddenin başlığı beni İngilizce
hazırlık sınıfı günlerimde çözdüğüm “boşlukları doldur” sorularına götürüyor. O
yıllarda o sorulardan nasıl etkilenmişsem artık konuşmama yansımış.
Karşımdakinin doldurmasını beklediğim anlam boşlukları ile konuşurum. Yakın
çevrem için bu durum sorun olmasa da yeni tanıyanlar için bir muammaya
dönüşüyor. Nesnesiz konuşmak, cümlenin başını söylememek, cümleyi “şey” lere
boğmak benim dilbilgimin vazgeçilmez öğeleridir.
6. Ayakkabılar, ayakkabılar… Gelelim okuyan için en eğlenceli benim içinse en
eziyetli maddeye. Kadınların boy ortalamasının 1.60 mt. civarı, ayak
numarasının genelinin 37-38 olduğu bir ülkede 1.76 mt. boy, 41 numara ayakla
yaşamak nasıl bir şeydir anlatayım. Boy kısmını atlıyorum çünkü artık yeni
neslin maşallahı var boy konusunda. Türkiye’de 41 numara ayağı olan bir kadın
olmak demek asla ve asla indirimden ayakkabı alamamak demektir (bunun acısını
ancak kadınlar anlar :)). Bir çift siyah düz tabanlı ayakkabı için eskiden
çarşıyı şimdilerde AVM’yi dokuz kere tavaf etmek demektir. Bütün 40 numara
ayakkabılara “acaba kalıbı büyük müdür?” gözüyle bakmak demektir. Ayak
numaranızı söylediğinizde satıcılardan aldığınız “çocuk mezarı gibiymiş abla”
tepkilerine “çocuk sensin, mezar da sana girsin” tepkisi vermektir. Tek tesellim Adrina Lima'nın da 41 numara ayağa sahip olması.
7. Tırnak Yemek. Bu madde için değil bir paragraf, bir kitap bile
yazabilirim. Bu konu hakkında çıkan makalelerin çoğunu okumuş, yöntemleri
denemiş biri olarak söyleyebileceğim tek şey: Bırakmak istiyorsanız kadın-erkek
farketmez manikür yaptırın. Genelde stresli ve huzursuz insanların tırnak
yediğini söylerler ama bunun bir de genetik yönü var. Uzman gibi konuşmak
istemem ama annemin ben birkaç aylık bebekken elimi ağzıma almamam için neredeyse
kollarımı vücuduma bağlama aşamasına geldiğini anlatması işin bu yönünü de
araştırmama sebep oldu. Evet stresli insanlar tırnak yerler ama bazı insanların
da elini ağzına götürme alışkanlığı vardır. Sigara içmek, tırnak yemek, parmak
emmek, saçla oynamak hep bu alışkanlığın bir tezahür şeklidir. Sonuç olarak ben
bu alışkanlığı doğumumdan 26 sene sonra bıraktım. Elini ağzına götürmüyor musun artık diyorsanız
azalttım diyebilirim.
Bu yedi maddeyi okudum da ne oldu seninle ilgili şeylerden bize ne diyorsan
sevgili okur seni buraya alayım. Yok benim de böyle özelliklerim var ben de
paylaşayım diyorsan yorum kısmına yazman beni çok mutlu eder.
Sevgilerle
bir de insanlara doğuştan gelen navigasyon özelliğinin sen de biraz farklılık göstermesi eklenebilir 8. madde olarak. bir de "fill in the blanks" maddesi bazen komple bir paragraf, hatta bir kompozisyon olabiliyor sanki :)
YanıtlaSilNavigasyon konusunu ayrı bir post olarak yazacağım efendim :))
YanıtlaSil