8 Şubat 2012 Çarşamba

Kendiniz hakkında bilinmeyen 7 şey

Bloglar arasında uzun zamandır dolaşan bir anket dalgası var: (sevgili bloggerlarımız bu işe MİM’lenmek deseler de ) Adı, kendiniz hakkında bilinmeyen yedi şey. Beni kimse mimlemese de “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir” manifestosuyla kendim hakkında kimsenin bilmediği yedi şeyi beynimin kıvrımlarında aramaya koyuldum. İnanın şu satırları yazarken ben bile neler çıkacağını bilmiyorum. Yazı yazmanın güzel tarafı da bu sanırım. Başlayalım:


1. Karşıdan karşıya geçme korkusu. Birçok insanda var mıdır bilmiyorum. Bir ilkokul öğretmeninin kızı olarak çocukluğumdaki karşıdan karşıya geçme törenlerimiz “önce sola sonra sağa sonra tekrar sola” marşı ile gerçekleşirdi. Sonrasında büyüyüp araba kullanmayı öğrenince trafikteki sürücülerin içindeki “öküzü” keşfettim. Bu keşfin verdiği bir korku sanırım bu. Adamlar 4 tekerlekli yaklaşık 1000 kg ağırlığındaki araçlara acımazken ortalama 70 kg ağırlığındaki yayalara nasıl davranacaklar sorusuna verdiğim cevaplar hiç iç açıcı değil. Yaya geçidi, yaya önceliği gibi konulara Türkiye, özellikle Adana trafiği için değinmeye bile gerek görmüyorum. O nedenle her karşıdan karşıya geçiş hikayem yanımdakinin “az daha beklersek akşam olacak” yakınmalarıyla son bulur.

2.Burç unutmama hobisi veya fobisi: Bundan 4-5 sene önce bu yazıyı yazıyor olsaydım ikinci maddenin başlığı “doğum günü unutmama” olurdu. Ne yazık ki son yıllarda doğum günlerini unutuyorum ama ne hikmetse herhangi birinin burcunu asla unutmuyorum. Çok tanıdığım, az tanıdığım, sevdiğim, sevmediğim, ünlü, ünsüz kim olursa olsun herhangi bir vesileyle doğduğu günü öğrenmişsem 5 sn içinde burcunu hesaplar ve asla unutmam. Bu bir hobi midir fobi midir bilmiyorum. Mesela size şu satırları yazarken rektörümüzün kova (yeni adıyla saka), Hitler’in boğa, bölüm sekreterimizin akrep, eski erkek arkadaşımın aslan olduğunu çok net bir şekilde hatırladığımı ama bunları niye belleğimde tuttuğumu bilmediğimi söylemek isterim.

3.Gereksiz şeyleri hatırlama. Arkadaşlarımın deyimiyle “gereksiz bilgiler ansiklopedisi” olma durumu. Madem bellekten açtık konuyu devam edelim. Bu üçüncü madde girdiğim sınavlarda hiç işe yaramadı biliyor musun sevgili okur. Hem de hiç. Adı üzerinde zaten gereksiz şeyleri hatırlama. Bu gereksizliğin üzerine şöyle bir anekdotla vurgu yaparsam sanırım daha anlaşılır olacak. Dün akşam sevgili kocam söylediği bir cümlenin sonuna “yalan mı?” sorusunu eklediğinde benim baştan sona eksiksiz hatırladığım şey, 90’lı yıllarda Özcan Deniz’in Yalan Mı? Şarkısının sonunda okuduğu içli (!) ve duygusal (!) şiir oldu. Hadi Özcan Deniz’in o yıllarda söylediği şarkıları hatırlıyorum diyelim bu sonundaki şiiri hatırlamak da neyin nesi değil mi ama. Üstelik Kral Tv’ye maruz kaldığım saatler dışında Özcan Deniz dinleyen bir insan da değilimdir. Dayanamayıp sevgili kocama bu durumu ilettiğimde kendisinden çok sevdiğim bir Adana tepki cümlesi olan “oha!!” tepkisini aldım.

4.Sevdiğini sevememe sevmediğini sevme. Başlıktan hiçbir şey anlamadınız değil mi? Bir Terazi burcu klasiği. Şöyle ki, hayatımda olup hiçbir fikir ayrılığına düşmediğim, sürekli kocaman gülümsememle dinleyip hıhı çektiğim insanları sevmediğimi 27 yaşından sonra keşfettim. İşin garip tarafı onlar beni çok seviyor. Ancak, her şeyine muhalif olduğum, her lafına laf sokup delirttiğim, onu yapma bunu yap salak mısın tepkilerini verdiklerimin kalbimde ayrı bir yeri oluyor. Bu laflara maruz kalan insanların bana bayıldığını söyleyemeyeceğim doğal olarak. İşte birkaç kişi var. Onlarla geçiyor hayat.

5.Fill in the blanks. Türkgilizce yazan ve konuşanlardan hiç haz etmem. Kendim de dikkat etmeye çalışırım ama bu maddenin başlığı beni İngilizce hazırlık sınıfı günlerimde çözdüğüm “boşlukları doldur” sorularına götürüyor. O yıllarda o sorulardan nasıl etkilenmişsem artık konuşmama yansımış. Karşımdakinin doldurmasını beklediğim anlam boşlukları ile konuşurum. Yakın çevrem için bu durum sorun olmasa da yeni tanıyanlar için bir muammaya dönüşüyor. Nesnesiz konuşmak, cümlenin başını söylememek, cümleyi “şey” lere boğmak benim dilbilgimin vazgeçilmez öğeleridir.


6. Ayakkabılar, ayakkabılar… Gelelim okuyan için en eğlenceli benim içinse en eziyetli maddeye. Kadınların boy ortalamasının 1.60 mt. civarı, ayak numarasının genelinin 37-38 olduğu bir ülkede 1.76 mt. boy, 41 numara ayakla yaşamak nasıl bir şeydir anlatayım. Boy kısmını atlıyorum çünkü artık yeni neslin maşallahı var boy konusunda. Türkiye’de 41 numara ayağı olan bir kadın olmak demek asla ve asla indirimden ayakkabı alamamak demektir (bunun acısını ancak kadınlar anlar :)). Bir çift siyah düz tabanlı ayakkabı için eskiden çarşıyı şimdilerde AVM’yi dokuz kere tavaf etmek demektir. Bütün 40 numara ayakkabılara “acaba kalıbı büyük müdür?” gözüyle bakmak demektir. Ayak numaranızı söylediğinizde satıcılardan aldığınız “çocuk mezarı gibiymiş abla” tepkilerine “çocuk sensin, mezar da sana girsin” tepkisi vermektir. Tek tesellim Adrina Lima'nın da 41 numara ayağa sahip olması.

7. Tırnak Yemek. Bu madde için değil bir paragraf, bir kitap bile yazabilirim. Bu konu hakkında çıkan makalelerin çoğunu okumuş, yöntemleri denemiş biri olarak söyleyebileceğim tek şey: Bırakmak istiyorsanız kadın-erkek farketmez manikür yaptırın. Genelde stresli ve huzursuz insanların tırnak yediğini söylerler ama bunun bir de genetik yönü var. Uzman gibi konuşmak istemem ama annemin ben birkaç aylık bebekken elimi ağzıma almamam için neredeyse kollarımı vücuduma bağlama aşamasına geldiğini anlatması işin bu yönünü de araştırmama sebep oldu. Evet stresli insanlar tırnak yerler ama bazı insanların da elini ağzına götürme alışkanlığı vardır. Sigara içmek, tırnak yemek, parmak emmek, saçla oynamak hep bu alışkanlığın bir tezahür şeklidir. Sonuç olarak ben bu alışkanlığı doğumumdan 26 sene sonra bıraktım.  Elini ağzına götürmüyor musun artık diyorsanız azalttım diyebilirim.

Bu yedi maddeyi okudum da ne oldu seninle ilgili şeylerden bize ne diyorsan sevgili okur seni buraya alayım. Yok benim de böyle özelliklerim var ben de paylaşayım diyorsan yorum kısmına yazman beni çok mutlu eder.

Sevgilerle

2 yorum:

  1. bir de insanlara doğuştan gelen navigasyon özelliğinin sen de biraz farklılık göstermesi eklenebilir 8. madde olarak. bir de "fill in the blanks" maddesi bazen komple bir paragraf, hatta bir kompozisyon olabiliyor sanki :)

    YanıtlaSil
  2. Navigasyon konusunu ayrı bir post olarak yazacağım efendim :))

    YanıtlaSil